Translate

8 Eylül 2016 Perşembe

Pazartesi Sendromu

Ofise gitmek üzere evden çıktım. Pazartesi sabahıydı. Ofisle ev arası mesafe yürüme 15 dakika olduğu ve yürümeyi sevdiğim için çoğunlukla, işe giderken araba kullanmıyordum. Hem park yeri kapma stresinden de kurtarıyordu beni. Deniz kenarı, sahil havası güne güzel başlamama yardımcı oluyordu. 

Çoğu insan gibi, pazartesileri ben de sevmem. Ama çoğu insanla aynı nedenden ötürü değil! 

Evden işe giderken mutsuz insan kalabalığının içinden geçiyorum. Mutsuzluğun içinden geçmek hiç de iyi bir şey değil. Çalışanlar, öğrenciler haftasonuna sığmamış yaşamlarının hayalkırıklığıyla bu kalabalığın içinde zorunda oldukları yere doğru giderler. Emekliler, çiftçiler, köylüler.. Onlar da bu kalabalığın içinde. Onlar da haftasonunun bitmesini sabırsızlıkla beklemiş, resmi işlerini halletmek için pazartesi sabah erkenden kalkıp dökülmüşler kalabalığın içine. 
Ve kısır döngü başlar. Haftasonunun bitmesini bir an önce bekleyip koştura koştura kamu dairelerine giden kalabalık, haftasonunun bitişini henüz tam kabullenememiş memurun karşısına sıralanır. Kalabalık, memurun mutsuzluğunu derinleştirir. Memur, mutsuzluğunu emekliye, çiftçiye aktarır. Onlar da başka kurumlarda çalışan başka memurlara taşır. Her pazartesi günü bu şehirde yaşayan binlerce insan birbirini boğazlamak ister. 

Bende seyrederim olan biteni. Pazartesinin hengamesi bana ekstra bir iş yükü getirmez. Çünkü bedeli devlet tarafından karşılanan bir hizmet sunmuyorum. Parası ortalamadan fazla olan bir grup insanın satın alabileceği, lüks sayılabilecek bir hizmet bizimki. Pazartesi işe gitmek, benim için, haftasonu yalnızlığından kurtulup biraz sosyalleşme misyonu da içeriyor. Toplumun öfke alışverişinden izole bir ofiste, gelene kadar doldurduğum negatif enerjiyi boşaltmaya çalışıyorum. Tabi ki solitare oynayarak. 
Sevgiyle kalın.

3 Eylül 2016 Cumartesi

haftasonu mesaisi

Haftasonları normalde çalışmam ancak Çarşamba'dan Cuma'ya kadar yatarak geçirdiğim için bu haftasonu çalışmam gerekiyor. Sabah uyandım ve telefonumdaki bütün cevapsız aramalara teker teker dönüş yaptım. Bunlardan biri de Selim Bey'di. Hastayken Selim Bey randevu için aramıştı. Kendisine durumumu anlattığımda profesyonel yardıma ihtiyacım olursa arayabileceğini belirtmişti, bende doktorlardan ve modern tıptan pek hazetmediğim için kibar bir şekilde kendi yöntemlerimle iyileşmeyi deneyeceğimi, eğer bu mümkün olmazsa kendisini arayacağımı belirtmiştim.  
Bu sabah, nöbetten çıkmış ya da çalışıyor olabileceğini düşünerek mesaj attım, "Selim Bey merhaba, iyileştim ve çalışmaya başlıyorum, müsaitseniz bugün ya da yarın görüşebiliriz". Selim Bey mesajıma aramayla cevap verdi, nöbetten yeni çıktığını, bugün, mümkünse öğleden önce gelebileceğini belirtti.  
Saat on buçuk gibi ofiste buluşmak üzere randevulaştık. 

Ofise geçtim, bugün öğleden önce başka işim yoktu, Selim Bey'i bekliyordum, biraz sonra geldi. 

Merhabalar nasılsınız faslından sonra konuya girdik. 

-Selim Bey dosyanıza göz atarak bir profil oluşturmaya çalıştım. Bu profil için neler yapabiliriz diye de düşündüm.

Selim Bey söze girdi. 
-Asım Bey özür dileyerek bölüyorum. İçinde yaşadığımız toplumun alışkanlıkları var, bizim için önceden belirlediği standartları var. Ben öncelikle ve özellikle belirtmek istiyorum, benim bununla ilgili bir problemim yok. Yani bu alışkanlıkları, standartları, mümkün olduğunca önemsemeden yaşamaya çalışıyorum hem bu uyumsuzluk benim için problem değil aksine çözüm. Benim sorun olarak gördüğüm ve farklı bir bakış açısı alarak yardıma ihtiyaç duyduğum mevzuların burdan kaynaklandığının düşünülmesi ve çözümün de burda aranması beni rahatsız ediyor. Bunu öncelikli olarak belirtmek istiyorum. Mesela, sizin dosyanızda yazan, 30 yaşında ve bekar olmam, mutsuz hissetmemin nedeni değil. Mutsuzluğuma çözüm aramak için de burda değilim. Mevcut hayatımdan maksimum verim alabilmek için bir yaşam koçuna ihtiyaç duydum. Anlatabiliyor muyum Asım Bey? 
-Daha iyi açıklanamazdı, dedim ve sustum. Aslında susmamam gerekirdi, acilen bir şeyler söylemeliydim. Çünkü susmam, kabullenmem demekti. Yani Selim Bey'i geleneksel bir kalıba sokmaya çalışıyormuşum demekti. Peki öyle değil miydi? Acilen söylemeye çalışacağım şeyler 'hatasını bastırmaya çalışan acemi' izlenimi vermeyecek miydi? Bu düşünceler kafamdan geçerken, kendimi tutamadım ve söze girdim. 
-Yaşam Koçluğu'nun ne olduğunu bilerek bu kapıdan giren ilk kişisiniz. Tabi ki birtakım önyargılarınız olması doğal. Ancak emin olun ki ben sizi anlıyor ve ne istediğinizi biliyorum. Siz akıllı bir insansınız, akıl istemiyorsunuz, müdahale istemiyorsunuz, bakış açısı istiyorsunuz. 
Bunları söylerken Selim Bey'in bakışlarındaki yumuşama, bir anda düşünmeden kurduğum cümleler sayesinde olmuştu. Demek ki doğru insandım!  
Selim Bey rahatlamış ve kıvama gelmişti. 
- Asım Bey, doğru yerde olduğumdan eminim. 
(Devamı gelecek)....

2 Eylül 2016 Cuma

Hastaydım ve amaçsızdı yaşamak, o yüzden üç gün uyudum

Birkaç gündür hasta olduğum için yatıyordum. Neyse ki iyileştim. Çok sık hastalanmıyorum ama hastalandığım zaman da yataktan çıkamıyorum. Dışardan çorba sipariş ediyorum, çorbayı içip tekrar yatıyorum. Her uyandığımda kendimi yokluyorum "iyileştim mi" diye. 
Önceki gün, hastalığımın ikinci gününde, uyandım, yavaşça kalkmaya çalıştım, her yerim ağrımaya devam ediyor, hala halsizim, kollarım yavaşça kalktı ama bacaklarım çok yorgun, kalkıp duş alsam mı? Acaba saat kaç? Hava karanlık olduğuna göre akşam olmuş olmalı. Saate bakıyorum 1. Aman tanrım gece olmuş. Kalkıp banyoya doğru yürürken başım döndü, duvarlara tutunarak yürümeye devam ettim. Birkaç defa üst üste terlemiş olmalıyım, derim nefes alamıyor, boğuluyor gibi. Duş aldım ve bornozumu giyip yatağa döndüm. Biraz daha iyiydim ama karnımın aç olduğunu hissettim. Bu iyi bir şeydi. Aç olduğumu hissetmem, iyileşmeye başladığımı gösteriyordu. En azından, enerjiye ihtiyacım var diye kendimi yemeye zorlamayacaktım hem. Ama bu saatte çorbayı nerden bulacaktım? Telefonumdan yemek sipariş uygulamasını açtım, sadece pizzacı vardı bu saatte sipariş getiren. Pizzayı düşündüm, yağını, üzerindeki malzemeleri, hasta mideme ağır geleceğini hissettim. Öyle içten hissetmişim ki ağır bir bulantı geldi mideme, öğürdüm hatta neredeyse kusacaktım. Pizzacının menüsünde çorba olduğu geldi aklıma. Çorba iyi olurdu ama  pizzacının küçük çorba porsiyonu doyurmazdı beni. 2 tane çorba ekledim sepete ancak 'restoranın sipariş limitinin altında' uyarısı geldi. Restoranın sipariş limiti 13 lira, çorbanın fiyatı 5 liraydı. 3 tane çorba söyledim ve siparişi verdim. Çorbayı getiren paketçi çocuğun hoşuna gitmemiş olacak bu durum ki suratında küçümser bir ifade vardı. Portmantonun üzerine bahşiş olarak ayırdığım bozuklukları, 3 lira falandı yanlış hatırlamıyorsam, kenara itip anapara olan onbeş lirayı verip kapıyı kapattım yüzüne. Onun bir sonraki hamlesinin apartman kapısını açık bırakmak olacağından adım gibi emindim ama kapının sert bir şekilde kapandığını duydum. Öfkesine yenik düştü neyse ki. 
Çorbaların üçünü de içtim ve bir litre civarı da su içip yattım. Yatar yatmaz uyumuşum. Tekrar uyandığımda saat sabah 6 gibiydi ve çay demleyebilecek kadar enerjim vardı. Önce tuvalete gittim, idrarımın koyu rengi beni mutlu ediyordu, vücudumdan toksinleri attığımı hissediyordum. Çay demleyip televizyonun karşısında birkaç saat geçirdim, neyse ki çizgi film saatine denk gelmişim, sonra tekrar yattım. Son çeyreğe girmiştim artık. Bir sonraki uyanışımda dışarı çıkabilecek halde olacaktım. 
Tekrar uyandım. Saat akşam 9'du. İdrarımın rengi biraz açılmıştı, toksinler bitiyordu! Halsizlik vardı üzerimde ama geçecekti biliyordum. Duş aldım kurulandım giyindim çıktım. Halsizdim, kafam zonkluyordu ama yürüyebiliyordum. Sokaklar kalabalık ve gürültülüydü. Aman tanrım, insanların ne çok enerjisi vardı! Hele şu birbirlerine vurmalı şakalar yaparak koşturan gençler.  Bu halimle bu dünyaya ait değildim. Bir esnaf lokantasına girdim karnımı doyurup eve döndüm. Döndüğümde saat 11di. Hastalık dönemimin yükünü çeken, toksinli ter kokan çarşafımı, yastık ve yorgan kılıfımı değiştirsem mi diye düşündüm, ama üşendim. Soyunup girdim yatağa, yorganı kendi parçammış gibi hissediyordum. Sıkıca sarıldım yorgana, kokusunu içime çekerek uyudum. Bu son hasta uyuyuşumdu, uyandığımda her sağlıklı insanın sahip olduğu enerjiye sahiptim. Artık topluma uyum sağlayabilirdim. 

Uyandım ve şimdi burdayım evet iyileştim. Tekrar merhaba !